Kosova’nın Avrupa Birliği’ne (AB) entegrasyonu, iç ve dış dinamiklerin karmaşık bir etkileşimini yansıtan çok yönlü bir süreçtir. Halihazırda AB tarafından resmî olarak “potansiyel aday” olarak tanınan Kosova, 15 Aralık 2022 tarihinde üyelik başvurusunu resmen iletmiştir. Bu süreç, bir yandan Kosova halkının ezici desteği ve İstikrar ve Ortaklık Anlaşması (SAA) gibi sağlam bir sözleşmesel çerçeveyle ilerlerken, diğer yandan ciddi siyasi ve diplomatik engellerle karşı karşıyadır. En önemli ve üstesinden gelinmesi en zor engel, beş AB üyesinin Kosova’yı bağımsız bir devlet olarak tanımamasıdır. Ayrıca, Sırbistan ile ilişkilerin normalleştirilmesine yönelik diyaloğun, 2023 Ohri Anlaşması’nın uygulanmasındaki duraklama nedeniyle tıkanması da ilerlemeyi önemli ölçüde yavaşlatmıştır.
Bu rapor, Kosova’nın AB yolundaki mevcut durumunu detaylı bir şekilde analiz etmektedir. Bulgular, katılımın hemen gerçekleşmesinin olası olmadığını, zira 2025 gibi iddialı hedeflerin artık gerçekçi olmadığını göstermektedir. En olası senaryo, AB’nin yeni Büyüme Planı aracılığıyla teşvik ettiği kademeli ve
de facto bir entegrasyondur. Bu plan, somut reformlar karşılığında katılım öncesi faydalar sunarak, siyasi engelleri aşmak için yeni bir kaldıraç sağlamaktadır. Sonuç olarak, Kosova’nın AB üyeliğine giden yol, öncelikle kendi iç reformlarını kararlılıkla sürdürmesine ve Sırbistan ile olan siyasi çıkmazı aşmak için yapıcı bir yaklaşım sergilemesine bağlıdır.
1. Potansiyel Adaylığın Temelleri
1.1. Kosova’nın Avrupa Perspektifi: Umut ve Muğlaklık Çerçevesi
Kosova’nın AB üyeliğine giden yolu, 2003 yılında Selanik Zirvesi’nde Avrupa Konseyi tarafından Batı Balkanlar’daki tüm ülkeler için onaylanan açık bir “Avrupa perspektifi” ile başlamıştır. Bu perspektif, bölgenin AB’ye doğru ilerlemesini hazırlamak için tasarlanmış bir politika olan İstikrar ve Ortaklık Süreci (SAP) çerçevesinde sağlam bir şekilde demirlenmiştir. Bu çerçevenin en somut adımı, Kosova’nın AB tarafından “potansiyel aday” olarak resmen tanınmasıdır. Bu statü, 15 Aralık 2022 tarihinde resmen iletilen üyelik başvurusuyla daha da sağlamlaşmıştır.
Bu “potansiyel aday” tanımı, sadece bürokratik bir etiket olmanın ötesinde, Kosova’nın kendine özgü diplomatik statüsünü ustaca yönetmek için tasarlanmış bir siyasi araçtır. AB’nin karar alma mekanizması, tam üyelik statüsü gibi kritik kararların tüm 27 üye ülkenin oybirliğiyle alınmasını gerektirmektedir. Ancak, beş üye devletin (İspanya, Slovakya, Kıbrıs, Romanya ve Yunanistan) Kosova’nın bağımsızlığını tanımaması, oybirliğiyle tam adaylık statüsü verilmesini siyasi olarak imkânsız kılmaktadır. Bu durum, AB’nin Kosova ile olan ilişkilerinde bir açmaz yaratmaktadır. Bu açmazı aşmak için, AB’nin resmi belgelerinde “durumuna ilişkin pozisyonlara halel getirmeksizin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1244 sayılı Kararı ve Kosova’nın Bağımsızlık Bildirgesi hakkındaki Uluslararası Adalet Divanı Görüşü ile uyumlu” olduğunu belirten, yıldızlı bir dipnotla birlikte yalnızca “Kosova” adını kullanması gibi bir diplomatik çözüm benimsenmiştir. Bu pragmatik yaklaşım, AB’nin iç siyasi bir krize yol açmadan Kosova’yı resmen katılım yolunda tutmasına ve bu ülkeye önemli mali ve teknik destek sağlamasına olanak tanımaktadır. Bu, Kosova’nın net bir Avrupa perspektifine sahip olması ile blok içindeki çözülmemiş statüsü arasındaki çelişkiyi açıklamaktadır.
1.2. İstikrar ve Ortaklık Anlaşması (SAA): Resmi İlişkilerin Köşe Taşı
Kosova’nın AB’ye entegrasyon sürecinin temelini oluşturan en önemli belgesi, 27 Ekim 2015 tarihinde imzalanan ve 1 Nisan 2016 tarihinde yürürlüğe giren İstikrar ve Ortaklık Anlaşması’dır (SAA). Bu, AB ile Kosova arasındaki “ilk sözleşmesel anlaşma” olup, sadece ekonomik işbirliğini değil, Kosova’nın yasal sisteminin AB’nin
acquis communautaire (ortak mevzuat) ile kademeli olarak uyumlaştırılmasını da zorunlu kılmaktadır. Anlaşma, bu hedeflere ulaşmak için mekanizmalar ve resmi son tarihler belirlemektedir.
SAA, basit bir ticaret anlaşmasından çok daha derin bir anlam taşımaktadır. Siyasi diyalogdan başlayarak malların, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımına kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Bu prensiplere yasal olarak Kosova’yı bağlayarak, AB ülkenin kurumsal gelişimi için net bir yol haritası çizmektedir. Bu stratejik yaklaşım, tam adaylık statüsüne sahip olmasa bile, Kosova hükümetini gelecekteki üyelik için gerekli olan temel reformları üstlenmeye teşvik etmektedir. Anlaşmanın özellikle dikkat çekici bir unsuru, Kosova’nın Sırbistan ile olan ilişkilerde “görünür ve sürdürülebilir bir iyileşme” taahhüdünde bulunmasını zorunlu kılmasıdır. Bu madde, dış diplomatik zorluğu, katılım sürecinin resmi bir iç önceliği haline getirmektedir.
2. Jeopolitik ve Diplomatik Labirent
2.1. Çözülmemiş Statü: Tanınmamanın Merkezi Rolü
Kosova’nın AB üyeliğine giden yoldaki en büyük tekil engel, egemenliğinin tüm üye devletler tarafından tanınmamasıdır. Mayıs 2020 itibarıyla 27 AB üyesinden 22’si Kosova Cumhuriyeti’ni bağımsız bir devlet olarak tanırken, İspanya, Slovakya, Kıbrıs, Romanya ve Yunanistan bu tanımayı yapmamıştır. AB’ye tam üyelik, tüm üye devletlerin tanınmasını gerektirmektedir.
Beş üye devletin Kosova’yı tanımaması, durağan bir siyasi duruş değil, kendi iç siyasi kırılganlıklarının ve bölgesel ittifaklarının dinamik bir yansımasıdır. Araştırmalar, bu ülkelerin hepsinin paylaştığı derin bir endişeyi ortaya koymaktadır: ayrılıkçılık korkusu. İspanya’nın pozisyonu, doğrudan Katalan ve Bask bağımsızlık hareketleriyle olan kendi iç siyasi mücadelesinin bir yansımasıdır. Benzer şekilde, Romanya ve Slovakya’nın duruşları, ülkelerindeki büyük Macar etnik azınlıkların potansiyel ayrılıkçı taleplerine ilişkin endişelerle şekillenmiştir. Yunanistan ve Kıbrıs’ın pozisyonları ise Kıbrıs anlaşmazlığına ve Yunanistan’ın Sırbistan ile olan tarihsel ilişkisine sıkı sıkıya bağlıdır. Bu karmaşık iç ve dış faktörlerin etkileşimi, bu ülkelerin pozisyonlarında bir değişikliğin, kendi iç siyasi ortamlarında önemli bir değişim gerektireceği anlamına gelmektedir. Bu da sorunun çözümünü son derece zorlaştırmaktadır.
Ülke | Tanımama Nedeni | İç / Dış Bağlam |
İspanya | Katalan ve Bask bağımsızlık hareketlerine muhalefet | İç istikrar endişeleri, ayrılıkçılığın emsal teşkil etmesi korkusu. |
Kıbrıs | Kuzey Kıbrıs sorunuyla ilgili endişeler | Dış işgal ve toprak bütünlüğü konularında emsalden kaçınma. |
Yunanistan | Kıbrıs sorunuyla olan bağ ve Sırbistan ile tarihsel ilişkiler | Kıbrıs ile dayanışma ve Balkanlar’daki geleneksel müttefikiyle olan bağları. |
Romanya | Moldova’daki ayrılıkçılık endişesi ve Macar azınlığın talepleri | İç siyasi istikrarın korunması ve toprak bütünlüğünün emsalden etkilenmemesi. |
Slovakya | Macar azınlıklarla ilgili endişeler ve Sırbistan’a destek | İç siyasi denge ve uluslararası hukukun temel prensiplerine vurgu. |
2.2. Belgrad-Priştine Diyaloğu: İlerlemenin Ön Koşulu
AB tarafından 2011 yılında başlatılan Belgrad-Priştine diyaloğu, iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesi sürecinin merkezinde yer almaktadır. Diyalogun seyrini belirleyen en önemli ve yakın tarihli gelişme, Şubat ve Mart 2023’te varılan Ohri Anlaşması’dır. Sözlü olarak kabul edilen bu anlaşma, Sırbistan’ın Kosova’nın uluslararası kuruluşlara (Avrupa Konseyi, AB veya NATO gibi) üyeliğine karşı çıkmasını engellemeyi ve Kosova’nın da “etnik Sırp topluluğu için uygun bir öz yönetim seviyesi” sağlamak, yani Sırp Çoğunluklu Belediyeler Birliği’ni (ASM) kurmakla yükümlü olmasını öngörmektedir.
Ohri Anlaşması, “sözlü ama ihlal edilmiş” bir diplomatik çerçeve örneği teşkil etmektedir. Belgelere göre, her iki taraf da anlaşmayı sözlü olarak kabul etmesine rağmen , Sırbistan Anlaşma’yı hemen ihlal ederek Kosova’nın Avrupa Konseyi üyeliğine karşı oy kullanmıştır. Karşılık olarak, Kosova hükümeti de ASM’nin uygulanmasını geciktirmiştir. Sırbistan’ın yasal pozisyonu, anlaşmanın bağlayıcı bir uluslararası antlaşma olmadığı yönündedir. Bu, Sırbistan’a anlaşmaya uymaması için uygun bir bahane sağlamaktadır. Buna karşılık, Kosova hükümeti de Sırbistan’ın bu iyi niyetten yoksun hareketlerini, kendi gecikmelerini haklı çıkarmak için kullanmaktadır. Bu süregelen çıkmaz, AB için temel bir hayal kırıklığı kaynağı haline gelmiş ve her iki ülkenin mali ve katılım ilerlemesi için artık resmi bir ön koşul haline gelmiştir.
2.3. Dış Aktörlerin Rolü: Jeopolitik Bir Denge Oyunu
ABD, tarihsel olarak Kosova’nın Balkanlar’daki “en güçlü müttefiki” olmuştur. Ancak, Eylül 2025’te ABD’nin Kosova ile olan “Stratejik Diyaloğu”nu askıya almasıyla ilişkilerde önemli bir kopuş yaşanmıştır. ABD’nin Priştine Büyükelçiliği, bu kararın nedenini “artan gerilimler ve istikrarsızlık” olarak belirtmiş ve doğrudan geçici Başbakan Albin Kurti’nin hükümetinin eylemlerini suçlamıştır. Bu gerilimin kilit noktalarından biri, Kosova hükümetinin, Sırp azınlıktan bir milletvekilini Meclis Başkan Yardımcılığına kabul etmeyi reddetmesi ve bunun sonucunda yeni bir parlamentonun oluşturulmasının durması olmuştur.
ABD’nin bu adımı, önemli bir dönüm noktasıdır ve Batı’nın Kosova’ya olan desteğinin sadece jeopolitik uyuma değil, aynı zamanda iç siyasi istikrara ve azınlık haklarına saygıya da bağlı olduğunun açık bir işaretidir. Bu, Kosova’nın diplomatik hedeflerine ulaşmak için sadece büyük müttefikleriyle uyumlu hareket etmesi değil, aynı zamanda iç demokratik süreçlerde de sorumluluk alması gerektiğini göstermektedir. Bu olay, Kosova’nın katılım yoluna yeni ve önemli bir karmaşıklık katmanı eklemekte; artık kilit destekçilerinden koşulsuz destek alamayacağını gözler önüne sermektedir.
3. İç Reform ve Kurumsal Hazırlık
3.1. Hukukun Üstünlüğü ve Yolsuzlukla Mücadele: AB Müktesebatının Temeli
AB müktesebatını benimsemek için Kosova’nın hukukun üstünlüğünü ve yolsuzlukla mücadele mekanizmalarını güçlendirmesi kritik bir ön koşuldur. 2024 Avrupa Komisyonu raporu, yargı reformları ve yolsuzlukla mücadelede “sınırlı ancak fark edilebilir ilerlemeler” olduğunu belirtmektedir. Kosova’nın teorik olarak şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerini destekleyen “sağlam bir yasal çerçeveye” sahip olduğu kaydedilmiştir.
Ancak, yolsuzluk Kosova için “süregelen bir sorun” olmaya devam etmektedir. Halkın yaklaşık yüzde 80’i yolsuzluğu önemli bir tehdit olarak görmekte ve yüzde 36’sı hükümetin ilerlemesini yetersiz bulmaktadır. Temel sorun, yasaların “etkili bir şekilde uygulanmasındaki” zorluktur. Bu durumun nedenleri arasında yetersiz kaynak (hem insan hem de altyapı olarak), yürütme organından kaynaklanan siyasi etkilerle zayıflayan yargı bağımsızlığı ve hesap verebilirlik eksiklikleri gösterilmektedir. Örneğin, lobicilikle ilgili bir yasanın henüz kabul edilmemiş olması ve Meclis’in kendi içinde hesap verebilirlik mekanizmalarından yoksun olması, sorunun sistemik doğasını vurgulamaktadır. Bu durum, Kosova’nın sadece yasaları çıkarmakla kalmayıp, aynı zamanda kurumsal bağımsızlığı ve siyasi hesap verebilirliği güçlendirmesi gerektiğini göstermektedir ki bu çok daha zorlu ve siyasi olarak gergin bir görevdir.
3.2. Kamu Yönetimi Reformu: İşlevsel Bir Devlet İnşa Etmek
Kamu Yönetimi Reformu (PAR), Kosova’nın şeffaf, hesap verebilir ve verimli bir yönetim sistemi oluşturma ve AB standartlarıyla uyum sağlama çabalarının temel taşıdır. Bu süreç, AB tarafından düzenli olarak izlenmekte ve desteklenmektedir. Ancak, reformların uygulanması “siyasi istikrarsızlık, sınırlı kurumsal kapasiteler ve Avrupa Komisyonu ile gergin ilişkiler” nedeniyle önemli zorluklarla karşılaşmıştır. Kamu Görevlileri Yasası’ndaki değişiklikler gibi kilit yasal girişimler bile gecikmeler ve anayasal sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu durum, Kosova’nın teknik reformlarının başarısının, devletin temel siyasi sorunlarının çözülmesine bağlı olduğunu göstermektedir. AB finansal ve teknik destek sağlasa da , istikrarlı bir siyasi ortam ve uygulama iradesi olmadan bu çabaların etkisi sınırlı kalmaktadır.
3.3. Ekonomik Geçiş ve Yakınlaşma
Kosova, bağımsızlığını kazanmasından bu yana istikrarlı bir ekonomik ilerleme kaydetmiş, kişi başına gelirde yaklaşık yüzde 50’lik bir artış ve yoksulluk oranında yüzde 35’lik bir azalma sağlamıştır. Ülke, dış yardıma yüksek bağımlılığa dayanan büyüme modelinden başarıyla uzaklaşmıştır. 2024 yılında reel GSYİH büyümesi, yüzde 4.4 seviyesinde güçlü kalmıştır. Bununla birlikte, Kosova ekonomisi ciddi yapısal zorluklarla karşı karşıyadır. Cari işlemler açığı, 2024 yılında GSYİH’nin yüzde 9’una ulaşarak kayda değer bir artış göstermiştir. Sürdürülebilir büyüme için, altyapı darboğazlarının giderilmesi, beşeri sermayeye yatırım yapılması ve daha kaliteli işlerin yaratılması gerekmektedir.
AB, Kosova’nın en büyük bağışçısı olup, 2007-2020 döneminde 1.5 milyar avronun üzerinde yatırım yapmıştır. Bu yardım, ekonominin temel yapısal eksikliklerini gidermeye odaklanmaktadır. Ancak, ekonomik ilerlemenin sadece finansal yardım ve yasal düzenlemelerle değil, aynı zamanda verimli bir özel sektör ortamı yaratma yeteneğiyle de sınırlı olduğu görülmektedir.
4. Yeni AB Genişleme Paradigması
4.1. Batı Balkanlar İçin Yeni Büyüme Planı: Bir Değişim Katalizörü mü?
Kasım 2023’te açıklanan Batı Balkanlar İçin Yeni Büyüme Planı, AB’nin genişleme yaklaşımında stratejik bir değişikliğe işaret etmektedir. Geleneksel olarak uzun ve belirsiz bir vadede üyelik vaadine dayanan eski modelin aksine, bu plan, somut reformlar karşılığında katılım öncesi somut faydalar sunmaktadır. Plan dört temel sütuna dayanmaktadır:
- AB tek pazarıyla ekonomik entegrasyonu artırmak: Bu, malların, hizmetlerin ve işçilerin serbest dolaşımı, Tek Avro Ödeme Alanı’na (SEPA) erişim ve dijital tek pazar gibi alanları içermektedir.
- Ortak Bölgesel Pazar (CRM) aracılığıyla Batı Balkanlar’ın ekonomik entegrasyonunu güçlendirmek: Bu, bölgenin kendi içinde işbirliğini derinleştirmeyi amaçlamaktadır ve AB tek pazarına entegrasyon için bir ön koşul olarak görülmektedir.
- Temel reformları hızlandırmak: Hukukun üstünlüğü, demokratik kurumlar ve kamu yönetimi gibi alanlarda reform gündemlerinin hazırlanmasını gerektirmektedir.
- Reformlar için mali yardımı artırmak: Plan, 2024-2027 dönemi için 6 milyar avroluk yeni bir “Batı Balkanlar için Reform ve Büyüme Tesisi” içermektedir.
Bu plan, AB’nin “uzak gelecek vaadinden,” “şimdiki eylem için teşvike” doğru bir geçişini temsil etmektedir. Bu stratejik hamle, üyelik sürecindeki durgunluğu aşmak ve ilerlemeyi doğrudan ve ölçülebilir bir şekilde ödüllendirerek momentum oluşturmak için tasarlanmıştır.
4.2. Şartlılık ve Hesap Verebilirlik: İlerlemenin Bedeli
Büyüme Planı kapsamında sağlanan mali destek, “sıkı şartlılığa” tabidir. AB, desteğin, özellikle hukukun üstünlüğü, demokratik mekanizmalar ve makro-finansal istikrar gibi alanlardaki temel koşulların yerine getirilmesine bağlı olduğunu belirtmiştir. Kosova ve Sırbistan için özel bir ön koşul olarak, “ilişkilerini normalleştirme konusunda yapıcı bir şekilde angaje olmaları” gerekmektedir. Koşulların yerine getirilmemesi, Komisyon’un ödemeleri askıya almasına veya kesinti yapmasına neden olabilmektedir.
Bu şartlılık, AB’nin finansal kaldıracını siyasi diyaloğu ilerletmek için kullandığının açık bir göstergesidir. Diyaloğa “yapıcı katılımı” mali fonların bir ön koşulu haline getirerek, AB, Ohrid Anlaşması’nın uygulanmasındaki ataleti aşmayı amaçlamaktadır. Bu hamle, kalıcı bir çözüm arayışını sadece diplomatik bir yükümlülükten ekonomik bir zorunluluğa dönüştürmektedir.
5. Kamuoyu Algısı ve Toplumsal Momentum
5.1. Halkın İradesi: Kosova’da Sarsılmaz Destek
Avrupa entegrasyonuna yönelik kamuoyu desteği, Kosova’nın AB yolunda sahip olduğu en önemli stratejik avantajlardan biridir. Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitüsü (IRI) tarafından Mayıs-Haziran 2025’te yapılan bir ankete göre, bir referandum yapılması durumunda Kosova vatandaşlarının yüzde 89’u AB’ye katılım lehinde oy kullanacağını belirtmiştir. Bu oran, Batı Balkanlar’daki en yüksek destek seviyesini yansıtırken, aynı anketin Sırbistan’daki destek oranının yüzde 39 olduğunu göstermesiyle çarpıcı bir tezat oluşturmaktadır.
Kosova halkının bu ezici desteği, hükümete zorlu reformları ve gerekli tavizleri uygulama konusunda güçlü bir siyasi yetki vermektedir. Ancak bu sarsılmaz destek aynı zamanda iki ucu keskin bir kılıçtır. Eğer katılım sürecinin siyasi ve ekonomik gerçekleri bu yüksek beklentileri karşılayamazsa, kamuoyunda hayal kırıklığı yaşanması riski bulunmaktadır. Bu nedenle, AB’nin yeni Büyüme Planı aracılığıyla somut, katılım öncesi faydalar sunma yeteneği, bu toplumsal ivmenin korunması için hayati önem taşımaktadır.
5.2. AB’de Genişleme Coşkusu
Batı Balkanlar’da ve Kosova’da devam eden genişleme coşkusuna karşın, AB içindeki kamuoyunun görüşleri de katılım sürecini etkilemektedir. 2025 başlarında yapılan bir Eurobarometer anketi, AB vatandaşlarının yüzde 56’sının daha fazla genişlemeyi desteklediğini göstermektedir. Bu destek, genç nüfus arasında özellikle yüksektir ve Hollanda gibi bazı ülkelerde Arnavutluk ve Kosova’nın katılımına destek oranı yüzde 59’a ulaşmaktadır.
Ancak, bu destek koşulludur. Ankete katılanlar, genişlemeyle ilgili endişelerini de dile getirmiştir. Başlıca endişeler arasında göç, yolsuzluk, suç ve genişlemenin finansal maliyeti bulunmaktadır. Bu durum, bir geri bildirim döngüsü oluşturmaktadır: Kosova’nın yolsuzlukla mücadele ve hukukun üstünlüğü gibi “temel” reformlarda somut ilerleme kaydetmesi, sadece resmi AB gerekliliklerini yerine getirmekle kalmayacak, aynı zamanda Avrupalı kamuoyunun temel endişelerini doğrudan gidererek üyeliği için daha güçlü bir siyasi zemin hazırlayacaktır.
6. Stratejik Değerlendirme ve Sonuç
6.1. Üyeliğe Giden Yollar: İleriye Dönük Bir Analiz
Kosova’nın AB üyeliği, bir “ne zaman” meselesi olup, zaman çizelgesi birbiriyle bağlantılı belirli sorunların çözülmesine bağlıdır. 2025 hedefinin gerçekçi olmadığı açıktır. Üç olası senaryo, bu yolun nasıl gelişebileceğine dair bir çerçeve sunmaktadır:
- Senaryo 1: Durgunluk: Sırbistan ile siyasi çıkmaz devam eder ve iç reformlar durur. Kosova belirsiz bir süre için “potansiyel aday” olarak kalır, bu durum halkın hayal kırıklığına uğramasına ve ABD gibi kilit müttefiklerle ilişkilerin bozulmasına yol açabilir.
- Senaryo 2: Kademeli De Facto Entegrasyon (En Olası Senaryo): AB, Yeni Büyüme Planı aracılığıyla “statü-nötr” angajman stratejisini sürdürür. Plan, tanınma sorununu çözmeden, kademeli reformlar karşılığında katılım öncesi faydalar sağlar. İlerleme yavaş ancak istikrarlı olur ve siyasi iradeye bağlıdır.
- Senaryo 3: Hızlandırılmış Atılım: Daha az olası olan bu senaryoda, Sırbistan ile karşılıklı de jure tanımayı içeren kapsamlı, yasal olarak bağlayıcı bir anlaşmaya varılır. Bu, jeopolitik bir şok veya AB ve ABD’nin yoğun baskısı sonucu gerçekleşebilir. Bu atılım, beş tanımayan AB üyesinin de kapısını açarak tam adaylık statüsüne hızlı bir geçişi mümkün kılacaktır.
Daha gerçekçi bir zaman çizelgesine göre, Kosova’nın 2020’lerin sonlarında aday statüsü kazanması ve temel siyasi sorunları çözmesi halinde tam üyeliğe 2030’larda ulaşması potansiyeli bulunmaktadır.
6.2. Paydaşlar İçin Tavsiyeler
Bu karmaşık engelleri aşmak ve katılım yolunda ilerlemek için, tüm kilit paydaşların net ve kararlı bir şekilde hareket etmesi gerekmektedir:
- Kosova Hükümeti İçin: Ohri Anlaşması’ndan kaynaklanan yükümlülüklerin yerine getirilmesine öncelik verilmesi ve siyasi istikrarın sağlanması hayati önem taşımaktadır. Kamu yönetimi ve hukukun üstünlüğü alanlarındaki iç reformların hızlandırılması, AB’nin ve uluslararası ortakların güvenini yeniden kazanmak için zorunludur.
- Avrupa Birliği İçin: Yeni Büyüme Planı aracılığıyla koşullu ve kararlı bir yaklaşım sürdürülmelidir. Diyaloğa yeni bir ivme kazandırmak için Belgrad-Priştine Diyaloğu’na yeni bir özel temsilci atanması gerekliliği vurgulanmalıdır.
- Sırbistan İçin: Ohrid Anlaşması kapsamındaki yükümlülüklerini, özellikle Kosova’nın uluslararası üyeliklerini engellemekten kaçınma taahhüdünü tam olarak yerine getirmelidir.
- ABD ve Diğer Uluslararası Ortaklar İçin: Kosova’ya güçlü diplomatik ve finansal destek sağlamaya devam edilmelidir, ancak bu destek diyalog ve iç yönetim alanındaki ölçülebilir ilerlemeye bağlanmalıdır. Bu yaklaşım, sadece siyasi çözüme ulaşmakla kalmayacak, aynı zamanda Kosova’da reformların kalıcılığını da sağlayacaktır.
Yurtdışında Şirket Kurmak sitesi olarak sizlere Yurtdışında Şirket Kurmak ve Yurtdışına Yerleşmek konusunda profesyonel hizmet sunmaktayız. Bu konuda detaylar için bizimle iletişim kurmaya çekinmeyiniz.